Ulucanlar Katliamı ve Direnişinin 25. Yılı
Ulucanlar Katliamı ve Direnişinin 25. Yılı
Hesabını Soracağız!
Devletin devrimci mücadeleye ve devrimcilere yönelik en büyük saldırılarından biri olan Ulucanlar Katliamı ve direnişinin 25. yılındayız.
26 Eylül 1999’da Ankara Ulucanlar Zindanında yaşamı ölecek kadar çok seven 10 yiğit devrimci katledildi.
Zindanlarda sürdürülen mücadelenin merkezi haline gelen Ulucanlar Hapishanesine saldırının zemini günler öncesinden hazırlandı. Sömürü düzeni gerçekleştireceği katliama toplumsal meşruiyet kazandırmak için gazetelerinden televizyonlarına kadar tüm propaganda aygıtlarıyla işçi ve emekçileri yanıltmaya çalıştılar. “Sayım vermiyorlar, içeride silahlar var vb.” gerekçelerle planlı bir katliamın hazırlıklarını adım adım hayata geçirdiler. 26 Eylül günü sabaha karşı ise binlerce asker ve polisin katıldığı saldırıda ağır silahların, kimyasal gazların, helikopterler ve iş makinalarının kullanıldığı vahşi bir operasyon gerçekleştirdiler. Devletin tüm araçlarını devreye soktuğu saldırıya zindanlardaki örgütlü devrimciler davalarına olan inanç ve kararlılıkla bedenlerini ortaya koyarak direndiler. Kendilerinden önceki devrim şehitlerinden devraldıkları bayrağı, sonraki kuşaklara zulme karşı direnişin onurunu yükseklerde tutmanın gururuyla teslim ettiler. Devrimci dayanışmanın en nadide örneklerinden birini sergileyerek ölümsüzleştiler.
Ulucanlar’da yükseltilen direniş bayrağı bu topraklarda devrim davasının yok edilemeyeceğinin yeniden ilanı oldu. Gerçekleşen saldırıda 10 devrimci katledildi, onlarcası ağır işkencelerle karşı karşıya kaldı. Buna rağmen sömürü düzeni amacına ulaşamadı. 10 devrimcinin katledildiği saldırıda tek silahları bedenleri olan devrimcilerin iradesi kazandı.
*
Egemen sınıfların temsilcileri içeriye hâkim olamadan dışarıya hâkim olamayacaklarını biliyorlardı. Bunun için devrimcileri teslim alma hedefiyle Eskişehir Tabutluğunu devreye soktular. Bu saldırı direnişle geri püskürtüldü. F tipi saldırısını devreye sokmak için Ulucanlar saldırısını gerçekleştirdiler, canları pahasına direnen devrimcilerin iradesine çarptılar.
Cumhuriyet tarihi emperyalistlerin uşağı egemen sınıfların çıkarları için hayata geçirilen katliamlarla doludur. Ulucanlar saldırısı da bunlardan biridir. ABD-IMF patentli “istikrar programı” adı altındaki yeni saldırıları devreye sokmak isteyen dönemin hükümeti Ulucanlarla işe başlamak istedi. Ulucanlar saldırısıyla toplumun direngen kesimlerine gözdağı vermek ve devrimci tutsakları F tipi zindanlara atarak tecrit saldırısını devreye sokmak için yolu düzlemeyi hedefliyorlardı. Ancak Ulucanlar’da devrim davasının sınıfsız, sömürüsüz dünya yaratma mücadelesinin öncü müfrezelerinin çelikten iradelerine çarptılar. İki sınıfın çetin kavgasının neferlerinin insanlığın kurtuluşu için tereddütsüzce ölüme yürüyüşüyle hesaplarının tutmadığını gördüler.
Tarih nasıl ki Ulucanlar’da gerçekleşen katliamı, düzenin kirli ve kanlı bir katliamı olarak yazdıysa, aynı zamanda bedenlerinden başka siper edebilecekleri hiçbir şeyleri olmayan devrimci tutsakların şanlı direnişi olarak da yazdı.
Katliamın ardından 25 yıl geçti. 25 yıl boyunca bu sömürü düzeni yeni katliamlar, yeni baskı ve zorbalık politikaları ile ayakta kalmaya çalışıyor. Her fırsatta sınırsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya istemini ve mücadelesini kanla, baskıyla, terörle boğmaya çalıştı.
İşçi ve emekçileri her geçen gün daha fazla yoksulluk ve sefalete mahkûm eden sömürü düzeni hakkını arayan, greve çıkan, direnen işçilere gaz bombaları, coplarla saldırıyor, gözaltına alarak işkence yapıyor. Aynı sömürü düzeni kuralsız, güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle oluk oluk işçilerin ve çocukların kanını akıtmaya, yağma, talan politikasıyla doğayı ve tüm canlı yaşamını yok etmeye devam ediyor. Kirli savaş ve saldırganlık politikaları ile Orta Doğu’yu kan gölüne çeviriyor. Başta Kürt ve Filistin halkı olmak üzere özgürlük ve eşitlik isteyen halkların üzerine bombalar yağdırıyor.
Sömürünün, baskının son bulması için direnen, mücadele eden devrimcilere içerde dışarda gerçekleştirdikleri saldırıları yeni boyutlar kazanarak sürüyor. Onlarca hasta tutsak çeşitli bahanelerle zindanlarda tutuluyor, ölüme sürükleniyor. Keyfi uygulamalarla devrimci tutsakların infazları yakılıyor. Yeni kuyu tipi (S, R, Y) hapishane ve tecrit uygulamalarıyla devrimci tutsakları yıldırmak iradelerini teslim almak için her yolu deniyorlar. Saldırıların dozunu artırarak yıllardır başaramadıklarını başarmayı, devrimci iradeyi teslim almayı hedefliyorlar.
Sömürü düzeni her ne kadar yeni saldırılar, ekonomik ve siyasal baskı politikaları uygularsa uygulasın bu topraklardaki mücadele geleneğini yok edemeyecek. Bu topraklar sayısız katliama ve buna karşılık direnişe ev sahipliği yaptı. Her bir direniş bize büyük bir miras ve ışık oldu. Onlardan devraldığımız bayrağı sömürüsüz, özgür, eşit bir ülke ve dünya kurana dek taşıyacağız.
Ulucanlar Katliamında yitirdiğimiz Aziz Dönmez, İsmet Kavaklıoğlu, Ahmet Savran, Habip Gül, Ümit Altıntaş, Önder Gençaslan, Halil Türker, Abuzer Çat, Zafer Kırbıyık, Mahir Emsalsiz şahsında tüm devrim şehitlerinin anısı önünde bir kere daha saygıyla eğiliyoruz. Yoldaşlarımızdan devraldığımız devrim ve sosyalizmin mücadele bayrağını zafere kadar kararlılıkla taşıyacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz.
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!