DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ ÜZERİNE
“….İşte Demokratik Kitle Örgütleri / Örgütlenmesi tam bu noktada kaçınılmaz oldu. Bir yerlerden başlamak gerek. Biz de beklemeyeceğiz, karınca kararınca bu yangına müdahale edeceğiz. Amacımız bu müdahale için de hem kendimizi hem de çevremizi ayağa kaldırmak ve sürece yeni insanları katabilmektir” ( DKER -18 EKİM 2020 EGE BULUŞMASI açılış konuşması.
……
Eski ABD başkan yardımcısı, AL GORE, Gelecek Dip Notları kitabında, dünyayı değiştiren altı dinamikten bahsederken, teknolojinin ve sosyal ağların bilişimin yaşamımız üzerindeki etkisini sonuçlarını bir paragrafta şu şekilde özetliyor;
Sanıyorum bu yazıyı bilgisayarda hazırladığım için, şu an bu ağlardan birinde yazarak bu bilgiyi de sistemle paylaşıyorum. Onlarda yani egemen sınıf adına çalışanlar, beni ve bu ağlarda bulunan bizleri data bilgi olarak hızla işliyorlar. Bunu da alttaki paragraftaki gibi yapıyorlar. “Milyarlarca insanın duygu ve düşünceleri arasında bağ kuran ve onları hızla genişleyen veri yığınlarına, tüm dünyada aynı anda hızla büyüyen algılayıcı ağlara giderek daha da akıllı hale gelen cihazlara, robotlara ve düşünen makinalara bağlayan dünya çapında bir elektronik iletişim ağının ortaya çıkışı. Öyle ki bahsi geçen cihazların en akıllısı bir dizi farklı zihinsel işi yerine getirmede insani yetileri daha şimdiden aşıyor ve yakında türümüze özgü bir alan olarak kalacağını varsaydığımız zekâ belirtilerine üstün gelebilir.”
Evet bizler ve dünyamız böylesine büyük bir göz altında yaşarken, egemen sınıfların bu baskıcı sömürgeci Dünyasını değiştirmek olanaksızlaşıyor mu.? Bu dünya içerisinde, özellikle bölgemizde, pazar paylaşım ve vesayet savaşlarının tüm hızıyla sürdüğü bu günlerde bizler neler yapabiliriz?
Aşağıdaki çağrımız bu anlamda önem kazanıyor; “Demokratik Kitle Örgütlerinin (DKÖ) demokratik mücadeledeki yeri ve önemi, sosyalistlerin demokratik mücadelede izlemesi gereken yol, demokratik mücadeleyi birlikte geliştirmenin araç gereç ve metotları ne olmalıdır.?”
Amacımız dostlarımızla bu konuları birlikte tartışmak, görüş almak geliştirmek birlikte üretmek birlikte yol almaktır. EGE BULUŞMASI’nı bu anlamda gerçekleştiriyoruz.
İşte tam bu noktada bu soruya hep birlikte yanıt aramak. birlikte çözüm bulmak için toplanmış bulunmaktayız. Öncelikle neden DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜ DE (DKÖ) NEDEN SİVİL TOPLUM KURULUŞU (STK) DEĞİL? Bu soruya kısaca yanıt verelim. Son yıllarda özellikle 12 Eylül sonrası hatta 2000’li yıllarda hızla yayılan yayılması için çaba sarf edilen Neo Liberal politikalar hayatımıza devrimci politika bu olmalıdır denilerek, ezber bozmalıyız, yeni şeyler söylemeliyiz, eski metot araç gereç ve yöntemlerle hiçbir şey yapamayız denilerek sokulmaya çalışıldı.Bu konuda hayli başarılı olundu da. DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜNDEKİ, ÖRGÜT ismi bir öcü gibi gösterilmeye çalışıldı, bu tanımdan hızla uzaklaşılması gerekiyordu zira bizim “ezber” olarak bildiğimiz Demokratik Kitle örgütü, ya da örgütleri; tamamen egemen sınıfların kırdığı döktüğü her şeyi gözler önüne seren ve bundan kurtuluş yolunun egemen sınıflarla birlikte yürütülecek reformist anlayışlarla ortadan kalkamayacağını aksine onlara karşı yürütülecek Politik bir mücadeleyle gerçekleşeceğinin altını çiziyordu. Ve bu yüzden onlar tüm iktidarların korkulu rüyasıydı. Bu korkulu rüya olan kurumlar yeniden adlandırılıp neo-liberal politikalar eşliğinde iktidarların kabul edebileceği şekle dönüştürülmeliydiler. Yani Demokratik Kitle Örgütleri ıslah edilmeli uzlaşmaz politikalar yerine uzlaşmacı politikaları da devrimci politika olarak savunur hale getirilmeliydi. ( Burada şu anlaşılmasın karşı olduğumuz samimi olarak duygu ve düşünceleri demokrasi ve özgürlüklerden yana olanlar değildir, karşı olduğumuz insanların bu duygu ve düşüncelerini kullanmak isteyen sistemin ta kendisidir. Bu anlamda STK’lar özellikle mercek altına alınmalıdır. Demokrasi ve özgürlük sevdalılarıyla bunu istismar edenler ayırt edilip kesinlikle demokrasiyi ve özgürlüğü savunuyoruz kisvesi altında demokrasi ve özgürlük düşmanlığı edenlere karşı çıkılmalıdır.) Zaman içinde bu salonda bulunan birçok arkadaş birçok başka özellikle kendini Sivil Toplum Kuruluşu olarak adlandıranların toplantısında bu ve buna benzer sözleri çok duymuşlardır. Örneğin kadına şiddet tartışmasında, neymiş efendim bazıları kadına şiddetin çözümünü devrime erteliyormuş. Ezber bozuyorlar ya. Ama bu ezberi bozarken şöyle bir tahrifat yapmayı da saklıyorlar. Kadın sorununun gerçek anlamda bir devrim sorunu olduğunu söyleyenler asla ve asla günlük yaşam içersinde kadına yönelik şiddete karşı ilgisiz kalmıyorlar. Ancak bu sorunun gerçek anlamda nerede ve ne zaman nasıl çözüleceğinin de altını kalın bir şekilde çiziyorlar. Bu örnekleri alabildiğine çoğaltabiliriz.
Gençlikle ilgili, LGBT’lilerlE ilgili, özgürlüklerimizle ilgili daha birçok konulardaki tutumları hep aynı olmuştur.
Yani Sivil Toplum Kuruluşları (STK) , 12 Eylül’de yerle bir edilen devrimci kuruluşlar ve güçler daha ayağa kalkamadan ya da ayağa kalkmasına fırsat verilmeden emperyalistler ve kapitalistler tarafından iktidarlar aracılığıyla hızla, hesap verebilirlik, şeffaflık, kurumdaki herkesin yönetime katılabilir olması adı altında daha bir sürü cazip kelimelerle ve geniş olanaklar sağlanarak özellikle televizyonlara çıkartılarak gündeme taşındı. Bunun en çarpıcı örneğini referandum döneminde “Yetmez Ama Evet” le yaşadık. Yüzlerce aydın demokrat hatta devrimci ülkenin daha özgür olabileceğini “POLİTİK ÖZGÜRLÜĞÜN” SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE DEVLET KURUMLARI İŞ BİRLİĞİYLE gelebileceğini düşünerek “İLERİ DEMOKRASİ” yalanına dört elle sarıldı. Aslında bu işin iki türlü mimarı vardı, Birincisi gerçek mimarlar. Bunlar bu yalanın hedef ve amaçlarını çok iyi biliyorlardı. İkinci mimarlarda gerçek demokrasi ve özgürlük mücadelesinden bilmeden sapıp bu yalana yaldızlı laflara inananlardı. Bu liberallerin sesi her gün devletin ve özel televizyonların kanallarında bangır bangır öterken, bunun bir yalan ve aldatmaca olduğunu söyleyenlerinse sesleri her yerde kısılıyor tutuklanıyor ve ne yazık ki öldürülüyordu. En nihayetin de bu ikinci gruptan acı bir öz eleştiri geldi. Adalet Ağaoğlu KANDIRILDIK dedi. Bu örneklemelerde de gördüğümüz gibi Sivil Toplum Kuruluşlarıyla Demokratik Kitle Örgütleri arasındaki fark sadece isimsel değil yapısaldır da.
Ancak görüyoruz ki sokağı ne kadar ıslah etmeye çalışsalar da, ne kadar yaldızlı laflarla yalanlarını yutturmaya çalışsalar da bizleri ne kadar evcilleştirmeye çalışsalar da sınıf gerçeğinin üstünü kendi emperyalist-kapitalist kültürleriyle yeni NEO-LİBERAL politikalarıyla örtmeye çalışsalar da olmuyor, sınıflar ve sınıf mücadeleleri var olduğu sürece de olmayacaktır. Bu konuların altını kısaca çizdikten sonra biz tekrar kendi toplanma nedenimize dönelim.
Hepimiz o eski ezberimizden biliyoruz ki sınıf mücadelesi hayatın üç alanında seyrediyor; birincisi temel ve belirleyici olan POLİTİK MÜCADELE. İkincisi; İDEOLOJİK MÜCADELE, üçüncüsü ise EKONOMİK VE DEMOKRATİK MÜCADELE’ dir. Yine biliyoruz ikinci mücadele ve üçüncü mücadele politik mücadeleye tabidir onun öncülüğünde yürütülür. Peki burada şöyle bir durum ortaya çıkıyor, herkesi kucaklayan ve önderlik işlevini gerçek anlamda yerine getiren, getirebilen politik bir örgütün olmadığı koşullarda, ideolojik mücadele ve ekonomik-demokratik mücadele yürütülemez mi? Bu soruna burada kendi gerçekliğimiz üzerinden yanıt vermeliyiz. Bu dağınıklığımızın ve ideolojik keşmekeşliğimizin için de ne yapmalıyız ? Mevcut durumumuzdan hareketle elimizi kolumuzu bağlayalım bir kenara mı çekilelim ? Yoksa arabayı devirdik bir daha araba sürmeyi denemeyelim mi diyelim..? Ya da Samuel Beckett‘in kitabındaki gibi kurtarıcı niyetine ne idüğü belirsiz Godot’u mu bekleyelim. Bunu özellikle 60 yaş grubunda ki arkadaşlar açısından dile getirdim. Yoksa emperyalistlerin ve kapitalistlerin kırıp döktüklerini iyileştirme politikalarının yani liberal politikalarının peşine mi takılalım. Daha da açıkçası emperyalist-kapitalist sistemin canımızı yakmadan kırıp dökmeleri için liberal politikalarının peşlerine mi takılalım.?
Hayır bilinen bir deyimimizle bin kere hayır. Hiç kuşkusuz, devrim ve sosyalizm hedefiyle politik görevlerimizi unutmadan, emek ve demokrasi mücadelesinin ayağa kalkabilmesi için elimizde ki bütün güçleri insani, teorik bilgi ve becerileri bir araya getirip mücadeleye çap ve derinlik kazandıracak adımları atmalıyız. Mükemmel bir örgütlülük ve mükemmel bir devrimci yapı bekleyenler sonsuza kadar bir kenarda beklemeye mahkumdurlar demişti bir önder devrimci.
Başlangıçta AL GORE’NİN GELECEK adlı kitabından yaptığım alıntıdaki gibi büyük bir teknolojik takip ve gözaltındayız. Haliçteki Simonlar kitabın da Hanefi Avcı Devletin istihbarat çalışmalarıyla ilgili bilgi verirken başlangıçta günde üç- beş telefon izleye biliyorduk daha sonra ufak bir teknik detay ve takviyeyle 150-200 telefon izlemeye başladık diye yazıyordu. Şimdi ise, Devrimcileri ve insanları izleme ve takip etme konularında sanırım sınırsız kapasiteye sahipler. Ve eminim ki bu salonu da çeşitli teknik yöntemlerle izliyorlardır. Emperyalist ve kapitalist sistem dünyayı ve ülkeleri yönetmek için her türlü araç ve gereci kullanıyorlar ve her araç gereç yöntemi mubah ve ahlaki sayıyorlar. Ülkemizi de AKP üzerinden yöneten güçler bu yöntemlerin tamamını hiç çekinmeden kullanıyorlar. Tam bir korku imparatorluğu yaratılmış durumda haksız hukuksuz yargılar cezalar tabi bunu yazarken olaya sınıflar açısından bakışı göz addı etmeden egemen sınıfların kendi koydukları hukuk kurallarını nasıl ayakları altına aldıklarını anlatmak istiyorum. Ya da kuralları kendi lehlerine nasıl çevirdiklerini anlatmak istiyoruz. Seçim yasalarıyla sürekli oynanması partiler kanununun sürekli değiştirilmesi en son Barolarla ilginin yasanın değiştirilmesi Türk Tabipler Birliğine (TTB) yönelik çalışmaların başlatılması hepsi ülkeyi yönetemediklerin de yasaları nasıl kendi lehlerine düzenlediklerinin bir göstergesi. Dün sosyal medya da ama mizansen ama gerçek bir fotoğraf vardı Sayın Emine Erdoğan satranç oynuyor ve at hamlesi yapmış, birçok insanda bunu gündeme taşımış, samimiyetle söylüyorum yarın bir yalaka çıkar ve aslında at hamlesi böyle de olabilmeli deme yüzsüzlüğünü gösterirse hiç şaşırmam. Artık her türlü yalan yağma suçlama arsızca
yüzsüzce yapılır oldu. İşte Demokratik Kitle Örgütleri / Örgütlenmesi tam bu noktada kaçınılmaz oldu. Bir yerlerden başlamak gerek. Biz de beklemeyeceğiz, karınca kararınca bu yangına müdahale edeceğiz. Amacımız bu müdahale için de hem kendimizi hem de çevremizi ayağa kaldırmak ve sürece yeni insanları katabilmektir.
Yukarıda POLİTİK ÖZGÜRLÜK kelimesi geçmişti bu kelime rastgele yazılmış bir kelime değildir aksine çok önemli ve varoluşumuzu ifade eden bir kelimedir. Demokratik mücadelenin tılsımı da bu kelimenin içinde yatıyor, Politik özgürlüğümüzü kazanmalıyız. Örgütlü güç yenilmez anlayışını yeniden hayatın içine taşımalıyız. Bizi ayıran konular üzerinden değil bizi bir araya getiren konular üzerinden ortak bir bilinç ve örgütlülük yaratmalıyız. Evet yoldaşlar özgürlüklerimizi, gasp edilen demokratik haklarımızı geri almak için, bu rezilliklere hukuksuzluklara dur demek için ve en önemlisi özlediğimiz Dünya’yı kurabilmek için ÖRGÜTLENMELİYİZ. Sevgili yoldaşlar daha uzun ve detaylı yazabilir birçok ustadan alıntılar yapabilirdim. Ancak burada ki arkadaşların buna ihtiyacı yok. Çoğumuz 40 yıllık bir mücadele süreci içinden geçip geldik buraya. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederiz.
( DKER -18 EKİM 2020 EGE BULUŞMASI açılış konuşması)