BOP VE BÖLGESEL HÉGEMONYA…!
Yaklaşık çeyrek yüzyıldır ABD tarafından dillendirilen büyük ortadoğu projesi neyi hedeflemektedir ?
Bu soruya net cevap vermek için son çeyrek yüzyıldaki ve hatta biraz ötesindeki küresel ve siyasal gelişmeleri tarihsel boyutuyla masaya yatırmak gerekir
Saddam Irak’ın OPEC in belirlediği üretim payını, İran-Irak savaşın da yaşadığı ekonomik kaybı gidermek için üretim fazlasını hedefledi. Bu amaçla Kuveyt ‘i işgal etti. ABD nota verdi. Saddam satışı dolar yerine euro üzerinden yapacağını ilan etti. Bu karar Emperyalist ABD’yi kalbinden vurmak demekti. Kimyasal silah manipülasyonuyla müdahaleyi meşru kılarak Saddam’ı ve tabi Irak’ı hallettiler. Savaşın maliyeti olarak 50 yıl boyunca Irak petrolünden bedava pay almayı kabul ettirdiler.
CİA tarafından yetiştirilen “yeşil kuşak ” projesinin kullanışlı aparatı olan EL KAİDE ve türevi radikal siyasal islamın SSCB sonrası İşlevsiz kalması düşünülemezdi. İkiz kulelere karşı kurgulanan eylem ,Ortadoğuya yeni bir operasyon gerekçesi oldu.Operasyon başarılıydı. Ortadoğuyu kontrol etmek için Başta Irak olmak üzere Kuveyt dahil bütün Arap coğrafyasına 57 noktaya ABD askeri üslerini kurdular.
Tam bu dönem Putin’ in devlet başkanı olarak bütün yetkileri tek elden topladığı, başta gaz olmak üzere bir çok büyük Rus şirketini Kamuya dahil ettiği dönemdi. Avrup ile yapılan gaz antlaşması tam anlamıyla can sıkıcıydı. Üstelik Çin, İran ve Rusya ile yeniden uzun vadeli enerji antlaşması yapmıştı. Bu gelişme Rusya’nın eski statüsüne dönüşü, Çin ile ortaklaşması ve batı karşıtı güçlü Emperyalist bir blok oluşturma hamlesiydi. Akabinde Şanghay ekonomi işbirliği örgütünün kurulması bu hamlenin ilanı idi.
ABD ve müttefikleri Asya Emperyalist blok’una karşı uzun vadeye yayılmış kapsamlı bir çevirme operasyonu başlattı. Operasyonun adı BOP idi. Miladı ise Hepimizce malum olan ‘Arap baharı ‘ idi.
ABD Emperyalist blok ve ortakları tarafından kamuoyuna açıklandığında NATO’nun daimi müttefiki Türkiye ve dolaylı müttefiki İsrail’e bu organizasyon da eş görev verildi. O dönem başbakan Erdoğan eş başkanlığını basına verdiği demeç le ilan etti. Bu vesileyle Libya, Mısır, Irak ,Suriye dahil Ortadoğudaki gelişmelerde Türkiye bu operasyonda lojistik ve istihbarat gibi önemli katkılarla Batı Emperyalizminin operasyonel ayağıdır .
İsrail’in İran saldırısı nükleer tesis bahanesiyle aslında dünyaya petrol sevkiyatının % 60 ının çıktığı Hürmüz boğazını kontrol etmektir. Ve ayrıca askeri olarak İran’ın zayıflaması BOP projesinin ileri bir boyuta taşınması demektir.
Peki tüm bunları tetikleyen asıl sebep ne idi ?
Çin-Rusya ortaklığında tarım ülkesi Brezilya, Hindistan,Güney Afrika, İran vs ülkelerin katılımıyla uluslararası borsa da konvertbil olan BRICS ı kurdular. EURO-DOLAR karşısında BRICS kota yükselttikçe batı Emperyalist blokta sancılar artmaya başladı.
Çin banka devi ASYA YATIRIM BANKASI aylık 14 trilyon dolar gibi dev bir meblağı bünyesinde barındırdığı, hacim olarak ta bu meblağı sübvanse ettikçe batıda finans sektöründe kriz duruk noktaya çıkmaktadır. En büyük zararı ABD yaşamaktadır. Gelecek 30 yıl sonrası kendi hegemonyalarını Çin ve ortaklarına kaptırma telaşındalar. Bu vesileyle daha radikal önlemler almak ve Amerikan egemenliğini yeniden tesis etmek için Trump gibi bir çılgını iş başına getirdiler.
Küresel sermayenin can damarı olan finas sektörü ihtiyaç duyduğu ( enerji-inşaat-silah tekelleri) diğer sektörler ile bütünleşerek bu operasyonları arka planda organize etmektedir.
Savaş tamamen iktisadi ve iki Emperyalist blok arasında pazar hegemonya savaşıdır. Asıl bakmamız gereken pencere budur.
II
Türkiye sol’u öteden beri böylesi konulara batı karşıtı anti emperyalist bakış açısıyla yaklaşmaktadır. Bu muhafazakar anlayış 68 kuşağından beri zihinlere yerleşmiş olup, beraberinde ulusalcı zihniyeti besleyerek bugünlere kadar gelmiştir. Bölgesel değerlendirmelerde, batı emperyalizminin operasyonları masaya yatırılırken,doğu coğrafyasının durumunu bir çeşit ‘ savunma refleksi’ olarak analiz etmektedir. Savunma tarafı doğru. Ne var ki tek taraflı bakış açısıyla bakıldığında salt dışsal bir olgudan öte, hem eksik hem de yanlıştır. Dış etkenlerle beraber iç etkenleri de masaya yatırmak gerekiyor.
Turkiye sol’u, geçmişten gelen, adeta iç güdüsel olan bu tarz tek tip ve ‘ulusalcı’ bakış açısı MDD den miras kalmış bu anlayıştan bir türlü arınamamıştır. 68 kuşağının Maoist anlayışında var olan baş çelişki (emperyalizm ile ezilen halklar arasındaki çelişki) ile temel çelişki (Burjuvazi ile proleterya arasında ki çelişki) arasında birinci sırayı öncelikli görmesi maalesef sol’umuzda zihin ardı bir etki yapmıştır. Bu zihniyet gerek ‘ milli mesele’ de( Kürt sorunu) gerek se Ortadoğu da İsrail-ABD saldırganlığın da ,Filistin,Lübnan, Yemen ,Irak, İran, Suriye vs gibi savaş hallerinde ki meşru savunma hakkı gibi yaklaşımlarla değerlendirilmektedir.
Oysa her ülkenin devrimcileri (komünist partiler ve devrimci örgütler) kendi öznel koşullarına uygun değerlendirme yapmaktadırlar. Buna rağmen Türkiye sol’u nun büyük çoğunluğunun ulusalcı ve çarpık bakış açısı, sayıca az ancak daha etkili olan, silahlı mücadele geleneğinden gelen devrimci kurum ve örgütlerce boşa çıkarılmıştır. Bizim tarihsel olarak savunduğumuz ‘ORTADOĞU DEVRİMCİ ÇEMBERİ ‘ söylemi bir slogan değil, bölgeye dair doktriner bir analizdir. Bölgedeki devrimci kurumlarla müttefik olmak enternasyonal bir görevdir. Bu anlayışımız ağır bedeller ödenerek Çeşitli defalar pratiğe indirgenmiş ve bölge devrimcileri ve halkları tarafından kabul görmüştür.
Unutulmamalıdır ki Batı Emperyalizminin BOP projesi karşında bizim duruşumuz bölge devletlerinin yanında değil bölge devrimcilerinin ve halklarının yanındadır. Bu vesileyle ABD-İsrail siyonizminin İran’a saldırmaları karşısında ilk etapta İran molla rejiminin değil,İran lı devrimcilerin yanında olmalıyız. Keza Filistin meselesinde de Hamas gericilerinin yanında değil mazlum Filistin halkının ve devrimcilerin yanında olmalıyız. Unutmayalım ki gerek İran devleti, gerekse Hamas kendi ülkelerini değil, kendi ‘rejim’lerini savunuyorlar. Ülke ve halk çok ta umurlarında değil. Hamas bu vesileyle tarihe yüz karası olarak geçmiştir. İran molla rejimi ise tam bir devrimci kıyımı yapmış, kara cübbeli bir kasaptır.
III
ABD Emperyalizmi soğuk savaş döneminde SSCB’yi çevreleyen stratejik bir hamle yapmıştı. Adına DOMİNO TEORİSİ denilen bu stratejinin son evresi ‘yeşil kuşak ‘ projesidir. Gerek Asya’da, gerekse ortadoğu ve kuzey Afrika’da sürdürülen anti-emperyalist ulusal kurtuluş savaşları her ne kadar SSCB’nin dağılması sonrası olumsuz etkilenmişse de ‘yeşil kuşak ‘ sayesinde sönümlenmiştir.
Batı emperyalizmi bu başarısını tamda yeşil kuşağın etkilediği coğrafyada 21’ci yüzyıla özgü BOP stratejisiyle devam etmektedir. BOP uzun zamana yayılan bir stratejidir ve hedefinde ,bölgede irili-ufaklı müttefik devletler yaratarak Çin-Rusya Emperyalist blokunu çevreleyen, enerji yatakları üzerinde kontrolü tamamen Batıya kaydıraran NATO’nun organize ettiği bir planlamadır.
Rusya’nın bölgedeki gücünü zayıflatmak maksadıyla Ukrayna -Rusya savaşı çıkartılmış, Rusya bölgede konuşlanmış olan bütün askeri güçlerini Ukrayna cephesine çekerek bölgeyi boşaltmıştır. Bu fırsatı değerlendiren ABD ve müttefikleri önce Suriye’yi halletmiş akabinde İsraili İran’a saldırtmıştır. İran savunma amaçlı kullandığı Çin füzeleri sayesinde isarili caydırma noktasına getirmiştir. İki haftaya yakın devam eden sıcak savaşta Rusya-Çin blokunun askeri refleksi test edilmiştir.
Peki batı emperyalizmi Çin-Rusya blokunu neden bu kadar hedefine koydu?
Burada ayrıntılı bir paragraf açmak zorundayız !
Anthony Giddens “modern toplum sosyolojisi ” isimli çalışmasında Neo-liberalizmi masaya yatırırken iktisadi olarak ‘entegrasyon ‘ teriminin: evrensel olarak şirketlerin önünü açacak bir çıkış yolu olduğunun altını çizdi. Keynes’ten sonra kapitalist sistem için en etkili alternatif oldu. Murray bookchin ise üçüncü yol teorisinde ‘özgürlükçü sol’ un üçüncü yol olduğunu, ‘demokratik özerklik ‘ olarak bilinen yerel yönetimlerin yaşanabilir en makul sistem olduğuna vurgu yaparken, birey özgürlüğünü ön planda tuttu. Bu iki eski sol dönmesi sosyologlar yeni bir öğretiyle ‘ Neo-liberalizmin hem ideolojik, hem iktisadi olarak 21’ci yüzyıl dünyasına kapitalizmin geri dönülmez sisteminin önünü açtılar. Üstelik Bookchin; küçük burjuvazinin bir sınıf olarak bu sistemde en özgür sınıf olarak imtiyaz elde edeceğini ısrarla savunmuştur (bkz: özgür birey).oysa yozlaşma, değerlerinden kopma ve ‘Apolitik’leşme Neo liberal ideolojinin temel felsefesidir.
Sistem batı emperyalizmi tarafından kabul gördükçe, Çin de bu sisteme iktisadi olarak ‘ucuz emek’ sayesinde ayak uydurdu. Sadece ayak uydurmadı. Alt yapısını da ördü. Üretim maliyetinin düşük tutulması, ihraç ürünlerindeki talep artışı giderek aç gözlü baba kapitalist şirketlerin iştahını kabarttı. Daha da önemlisi Çinli şirketlerle ortaklıklar kuruldu. Ürünün düşük maliyeti fiyat istikrarı beraberinde stok maliyetini de düşürdü. Bu durum tüketimin, üretimin önüne geçmesiyle beraber sistemde finans dönüşünü hızlandırdı. Ve sermaye bir bütün olarak global bir hal aldı. İki bine doğru sistem tamamen küresel liberalizm (Neo-liberalizmi) olarak rayına oturdu. Sistemin böyle bir döngüye dönüşmesinde Çin faktörü temel dayanaktır.
Çin iç dünyasında tamamen işçi emeği sömürüsü sayesinde 21 yüz yılın sanayi atölyesi olmuştur. Parti üyesi olan oligarkların her biri aynı zamanda şirket patronudur. Şanghay da 8 saat, Uygur bölgesinde 12 saat çalışma saatleriyle beraber son derece olumsuz bir o kadar düşük refah yaratarak kendi sınıfının canını okuyan komünist parti sol adına tam bir utanç vesilesidir. Daha kötüsü orta ve güney Asya da (Nepal, Burma Butan, Keşmir,kuzey mançurya, Pakistan ve Afganistan) devrimci hareketlerin bastırılmasında etkili olmuştur. En gerici yönetimlerle ittifak kurarak onların varlığını devam ettirmiştir. Afganistan ve İran buna en iyi örnektir.
Bugün küresel sermayenin finans akışında % 30 oranında pay sahibidir. Bu durum ABD ve müttefiklerini çılgına çevirmektedir. Trump, gümrük kotası dahil bütün önlemlere rağmen Çin pazar payını durduramamıştır. İşte bu gelişmeler batı Emperyalizminin gelecek 30 yılda üstünlüklerini korumak için fiili önlemler (askeri dahil) almaya sevk etmiştir. BOP bu önlemlerin bir parçasıdır.
Bölgede küçük ve orta ölçekli savaşlar büyük savaşların habercisidir. NATO son toplantıda GSYHInin %5ni savunmaya ayırma kararı aldı. Savaşı tetikleyen iktisadi krizdir.Temel olarak iki nedeni vardır
1- Tabii kaynaklar hızla tükenmektedir.
2- Batı emperyalizmi doğu karşısındaki rekabet şansı tükenmektedir.
Bu iki nedenin dayanak noktası pazarda pay kapmanın asıl gerekçesidir.
Sonuç olarak: BOP bölgesel savaşların da tetikleyicisidir. Halklara sefalet ve yıkımdan başka bir şey getirmeyecektir. Bizim savaş karşıtı duruşumuz bölgedeki gerici molla rejimi ya da yeşil kuşağın türevi Hamas’la ittifak yapmak değil, tam aksi; bölgedeki devrimci parti ve örgütlerle dayanışma halinde olmaktır. ORTADOĞU DEVRİMCİ ÇEMBERİ söylemi bunu gerektirir. İran komünist partileri, İsrail komünist partisi, Filistin devrimcilerinin söylem ve tavırları bizim için kıymetlidir. Buna rağmen İran gerici rejimi ve Hamas’ın desteklenmesi sol adına tam anlamıyla şarlatanlıktır. Biz gelenek olarak bu tutumu baştan reddediyoruz.
Bölgede tarihsel olarak gerek fiili varlığımızla, gerekse dayanışma eylemlerimizle geçmişimiz bunu kanıtlamıştır.