TARİH ÖNÜNDE FİLİSTİN VE DEVRİMCİ TUTUM
Filistin sorununa, kendine has özellikleri, aşamaları olmakla beraber, Ortadoğu Devrimci Çemberi kapsamında bakılmalıdır ve bakmalıyız. Sosyalist kimlik, Filistin’in emperyalist destekli Siyonist İsrail devleti tarafından işgal, ilhak, imha politika ve uygulamalarına kesin bir tutumla karşı durmak, mücadele etmek ve dayanışma içinde olmaktır. İsrail halkı ile Filistin halkının kardeşliğinden yanayız. Buna engel olan olan Siyonist-faşist İsrail devleti ve ABD başta olmak üzere emperyalistlerdir. Filistin’in gerçek kurtuluşunun Siyonist işgalin kırılması, kendi bağımsız devletlerini kurması ile mümkün olacağını, bunun ise ancak ve ancak devrimci güçler tarafından sağlanabileceğine inanıyoruz. Bunun için Ortadoğu dayanışması şarttır. Filistin’in kurtuluşunu Hamas ya da gerici-şeriatçı yapılar sağlayamaz. Olsa olsa şeriatçı, emperyalizme sırtını dayamış (Suriye örneği) sosyalizm düşmanı iktidarlardan bahsedilebilir.
ABD emperyalizme ve Siyonist İsrail devletine karşı mücadele edeceğiz, mazlum halkı savunacağız ama enternasyonalistler olarak Hamas benzeri şeriatçı yapıların iktidarı için de omuz vermeyeceğiz. Halkı devrimci yapıların etrafında toplanması için çağıracağız. Onların güçlenmesi ve odak olması için dayanışma göstereceğiz. Sözgelimi, Hamas’ın liderinin değil, FHKC’nin katledilen öncüleri Muhammed Abdulal (Ebu Gazi), İmad Avde (Ebu Ziyad) ile Abdurrahman Abdulal’ın fotoğrafını taşıyacağız.
Biz kesin bir tutumla, Filistin halkının yanında, devrimci yapıların müttefikiyiz. Anti-emperyalist, anti Siyonist bir devrimci, sosyalist iktidardan yanayız.
……….
FİLİSTİN EY FİLİSTİN !…
Filistin : Uluslararası tarihçi ve sosyologların ortak çalışması olan ‘Tematik ansiklopedi ‘ ye göre Kenan diyarına (Filistin) İsrail oğullarından iki asır evvel Girit adasından göç etmiş ‘Filisti’ kavmi tarafından oluşturulan bir yerleşim toplumudur. Zamanla Ramallah merkezli bir devlet kurmuş olan bu denizci kavim, İsrail oğullarının Mısır’dan sürgün edilerek JAR ÜL SALEM’e ( Kudüs) gelinceye kadar barış içinde yaşamını sürdürmüştür. Kitabı mukaddese (Torat)göre bugünkü Arapların atası olan Amalika kavmi Giritten gelen denizciler olarak anlatılır. Bu iddia Bilimsel olarak kabul görmemiştir. Zira Filistinlilerin Araplarla aynı soydan gelmediği, islamiyetten sonra Araplar tarafından asimile edildikleri ünlü tarihçi Bernard Lewis’in çalışmalarıyla kanıtlanmıştır.
Uzun zaman Mısır, Roma,Bizans, Arap ve Osmanlı egemenliğinde kalan Filistin ağırlıklı olarak islam medeniyetinden etkilense de yahudilerin ve hiristiyanların kutsal mabetlerine ev sahipliği yaptığından ötürü Kudüs bir çeşit hac merkezi olmuştur. Bu vesileyle siyasal kargaşa hiç eksik olmamıştır
Yahudilerin özellikle ‘sefaraid’ yahudilerinin siyonist öğretisine göre Torat’ta(Tevrat) anlatılan Talmut 20’in ci bab Filistin bütünüyle kendilerine vadedilmiş topraklar olduğundan bu ülke üzerinde hak iddia etmişlerdir. Bu vesileyle dönem dönem Filistin’den topluca sürülmüşlerdir.
Siyonistlere göre 16 ‘ıncı yy da ‘Dona Mendez’in büyük rüyası ( ispanya’dan çıkış) kutsal topraklara olan yolculuktur. 1870 ‘te Teodor Heyzel öncülüğündeki Bazel konferansı bu dönüşün dönüm noktasıdır. Heyzel 1908 de II Abdülhamid ile görüşme yapmış ve para karşılığı Filistin’de toprak satın almak istemiştir. Abdülhamid hac yolu üzerinde toprak satmayız dese de, alacaklı olan Yahudi banker (ROKSHİLD) ve diplomatların baskısıyla el altında Nablus, Hayfa, Nahta ve daha birçok yerleşim bölgesinde toprak satarak ilk defa yahudilere tapu veren devlet yöneticisi olarak tarihe geçmiştir.
Osmanlı 1. Dünya Savaşından sonra Filistin’den tamamen çekilmiştir. Bölge İngiliz sömürge idaresinde iken Araplar yahudileri bir kere daha Filistin’den topluca kovmuştur (1920).
1947 ‘de İngiltere Dış İşleri Bakanı Bolford deklarasyon yayınlayarak İngiltere’deki Yahudi nüfusun tekrar Filistin e dönüşünün önünü açmıştır. Bu hadiseyle 1948’de Filistin geri dönüşü olmayan kanlı çatışmalara sahne olmuş ve 1967’de israil tüm Arap ülkelerine karşı sürdürdüğü savaşta galip gelerek Filistin’e ait bütün toprakları işgal etmiş,nüfusun büyük çoğunluğunu mülteci durumuna düşürmüştür.Bugün var olan Batı Şeria Ürüdün toprağı, Gaze ise Mısır toprağıdır. Her iki yerleşim alanıda eskiden kalma mülteci kamplarında kalma nüfusun yoğun olduğu yerleşim alanlarıdır. Bu iki devletin rızasıyla Filistinlilere bırakılmıştır.
1948’de iç savaş ve işgal süreciyle beraber kuruluşunu ilan eden İsrail de,siyonist devlet yapılanmasına , savaş ve işgal politikalarına karşı en ciddi muhalefet İsrail içinden geldi. Anti-siyonist Hades örgütü gerek basın yoluyla, gerek miting ve yürüyüşlerle protesto eylemleri gerçekleştirdi. Sovyet karşıtı politikaları yüzünden örgüt içinde ayrılık oluştu ve bugün faaliyetini halen devam ettiren MAKİ (İsrail Komünist Partisi) kuruldu.
Halen İsrail de savaş karşıtı eylem ve protestolar bu örgüt tarafından organize edilmektedir.
1964’ te Mısır devlet başkanı Cemal Abdül Nasır Filistin ulusal meclisini toplayarak bir direniş örgütü kurma önerisinde bulundu. Filistin Kurtuluş Ordusu bu süreçte kuruldu ve ilk askeri eğitimini Mısır ordu kamplarında aldı. 67 savaşındaki hezimetten sonra Yaser Arafat (Abu Ammar) başkanlığında kurulan EL fetih örgütü Filistin mücadele komutanlığına bağlandı ve Filistin kurtuluş ordusu FKÖ ismini aldı. Aynı yıl Arafat FKÖ’nün başına geçti. Hemen hemen aynı zamana denk gelen gelişmelerden biri de George Habbaş, Nayef Havetme, Ahmet Cibril tarafından Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ( FHKC)kuruldu.
Mülteci durumuna düşen Filistin halkı ortadoğuda başta Mısır olmak üzere Ürdün, Yemen, Lübnan, Suriye, Tunus gibi ülkeler de kendilerine tahsis edilen mülteci kamplarında yaşamak zorunda bırakıldı.
Bu hazin durum karşısında dünyanın bir çok ülkesinde Marksist sol örgütler Filistin halkıyla dayanışma eylemleri gerçekleştirdi.1968 sonları 1969 başları dünya peş peşe uçak kaçırma eylemlerine şahit oldu. Bu eylemler çoğunlukla FHKC tarafından organize edildi ve dünya kamuoyunun dikkati Filistin’e çevrildi.
Turkiye sol’u Filistin ile dayanışma hamlesinde neredeyse başat rol oynamıştır. 1969’da Deniz ve arkadaşları Suriye de Golan tepelerinde EL FETİH’e bağlı Tel EL Zaatar kampında eğitime giderken, Dev-Genç başkanı Yusuf Küpeli FHKC’ye bağlı Lübnan kampına gitmiştir. Daha sonra bu görevi THKP-C adına Hasan Ataol ve Hasan Ercan Erciyes sürdürmüştür. 1971 mayıs ayında İsrail’in İstanbul başkonsolosu Efraim Elrom’un THKP-C tarafından öldürülmesi, Filistin örgütleri tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanmış ve bütün Filistin kamplarında THKP-C ye büro tahsis edilmişti. Sonraki süreçte Türkiye den Filistine giden sol ve sosyalist gruplar için THKP-C’den referans istenmişti. 1972 darbesinin ardından sadece Lübnan’da bir büro örgütü temsilen açık tutulmuştu.
Zaman zaman bu büroya Hasan Ercan Erciyes ve Ömer Erim Süerkan uğramış, 1973 ten sonra THKP-C sempatizanı bir kaç genç buraya uğramış ve FHKC ‘den özerk eğitim kampı talep etmişlerdir.
Sonraki süreçte FHKC bu talebi karşılamıştır . Ne var ki yüzbaşı İlyas Aydın in ölümünden sonra Gülten Çayan’ın direktifiyle bu kamp ve büro kapatılmıştır. 1974 sonrası gerek Avrupa ya gerekse ülkeye dönen bu genç kadrolar önderliğinde THKP-C/MLSPB örgütü kuruluşunu tamamlamış (1975), bir kaç eylem ve tutuklanmalardan sonra77 ortalarında FHKC’nin tahsis ettiği Demokratik Yemen’de gönderdiği kadroları eğitimden geçirmiş, sonraki süreçte Lübnan’da yeni bir kamp kendilerine tahsis edilmiştir.
Türkiyeli devrimciler Filistin davasına büyük katkıda bulunmuştur. Gerek Beyrut’ta gerekse Batı Şeria’ da İsrail operasyonlarına karşı direniş göstermiş ve büyük kayıplar vermiştir. Dünya sol grupları ile kıyas yapıldığında Türkiye sol’u Filistin için ağır bir bedel ödemiştir. 68’den beri İsrail hapishanelerinde Türkiyeli devrimciler eksik olmamıştır.
90 öncesine kadar israil; her operasyona kalktığında dünyanın dört bir tarafında tepkiye karşılaşıyor, dış temsilcilikkerine karşı eylemler gerçekleşiyordu.İç kamuoyu fazlasıyla duyarlıydı .Bu vesileyle çok fazla hareket edemiyor, adeta savunma durumundaydı. Kaderi değiştiren süreç 87 yılında gelişti.
Hasan el Benna hareketi ( Müslüman Kardeşler) Mısır ve Suriye’de kök saldı ve Filistinli örgütlerin içine sızdı. İlk kopuş Ahmet Cibril’in FHKC den ayrılarak cihadist bir hizip oluşturmasını, başka ayrılıklar peşisıra devam etti. Mısırlı, Suriyeli, Yemenli Sudanlı ne kadar cihadist gerici varsa Gazze’de Seyit kutup un medrese imamlarının etrafında toplandı. 87 yılında şura tipi örgütlenerek HAMAS ı kurdular. Bu örgütlenmeye Mossad dolaylı olarak destek verdi ve önlerindeki en büyük engel laik , seküler Filistin örgütlerinin üstüne sürdü. Bir çok saldırı ve suikastlerden sonra EL FETİH Gazze’den çekildi. Meşru olmayan bir zeminde seçime giderek Gazze merkezli hükümet kurdular. Gazze ve çevresini şeriat hükümlerine göre yönettiler.İlk destek Katar’dan geldi.Suriye Arap Birliği’ni toplayarak bu örgütü tanımadığını ilan etti fakat ok yaydan çıkmıştı..FKÖ Arafat’tan sonra en sönük dönemini yaşamaya başladı. Bu gelişme üzerine dünya solu Filistin e adeta sırtını döndü. Bundan cesaret alan İsrail operasyonlarına hız verdi ve en şahin siyonistler sırayla koalisyon hükümetlerinin başına geçerek yeni yerleşim alanlarını açmak için Camp David görüşmelerinde kazanılmış olan toprakları ardı ardına işgal etti. Hamas’ı tanımayan FKÖ Batı Şeria’da sıkışıp kaldı ve Filistin resmen iki parçaya bölündü.
Cihadistler asla özgür ve bağımsız bir Filistin den yana değiller. Onlar Filistinin merkezi olan Kudüs’te MESCİDİ AKSA’nın bağımsızlığını savunmaktadırlar. Onlar için MESCİDİ AKSA’nın kurtuluşu Kudüs’ün kurtuluşu olacaktır ve her şey bu kutsal dava içindir. ABD Yahudi lobi si bunu bildiğinden hükumete baskı yaparak, Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesini sağlamıştır.
Bu güne gelirsek; Türkiye dahil gerek gerici Arap rejimleri gerekse siyasal islamcı yapılar Filistin sorununa Hamas’ın müdahil olması ve şeriat rejimi kurmasına ilgi göstermiş ve taraf olmuşlardır. Hamas’n bitişi ile beraber onlar için Filistin davası diye bir şey kalmayacaktır. Çünkü; demokratik ve laik Filistinin bağımsızlığı anti-Emperyalist bir mücadele ihtiva etmektedir. Bu durum gerici-şeriatçı yapıların ideolojik olarak kabulleneceği bir durum değildir.
Bugün Gazze’de yaşanan trajedi yürekleri sızlatıyor. Bunun sorumlusu Hamas ve arkasındaki destekçileridir.
Mahir Çayan geleneğinden gelen herkes şu nu iyi bilsin ki: geçmişte Filistin halkıyla dayanışmak adına israil hedeflerine fazlasıyla eylem yapmış bir gelenek savunucuları Türkiye sol’u içinde bu konuda fazlasıyla söz sahibidir. Bu vesileyle bu nazik süreçte Filistin’in felaketine sebep olan siyasal İslamcılar la aynı saflarda dayanışma içinde olamayız. Bizim dostlarımız ve muhatabımız bellidir. Sloganımız her daim ORTADOĞU DEVRİMCİ ÇEMBERİ’dir.