SEÇİMLER VE TAVRIMIZ
SEÇİMLER VE TAVRIMIZ
Her türlü baskı, hak gaspları ve yasa tanımazlıklarıyla bugüne kadar gelen AKP-MHP tekci, baskıcı yönetim temsil ettikleri oligarşinin iktidarını koruyabilmek adına son ve büyük oyunu seçimler devreye sokulmuştur. Devreye sokulmuştur çünkü, normal zamanında yapılmasına kısa bir zaman kala kendi çıkardıkları yasayı hile ile deliyorlar. “Üçüncü kez aday olamama” şartı üçüncü seçimi normal tarihinin önüne çekerek ikinci seçim olmamış gibi kendi yasalarını delerek halkı kandırıyorlar. Erdoğansız kendilerini hiç görenler aslında koca bir hiçtirler. Ve meşru olmayan bir seçim tezgahı kuruyorlar. Bu konunun bir yanı olmakla birlikte neden seçimlerin bir çare olmadığının da açık ifadesidir.
Peki bu durumun kaynağı nedir?
Ülkemiz emperyalist küresel sermayenin küresel sömürgesi olan yeni sömürge bir ülkedir. Kapitalisttir, devlet biçimi faşizmdir. Kürdistan, özgün, parçalı, tipik olmayan, Ortadoğu’da uluslararası sömürgedir.
Halkların kurtuluşu sosyalizmde, Ortadoğu’nun kurtuluşu, Ortadoğu Devrimci Çemberi planında, devrimci ve uluslararası birçok koşula bağlı olarak parça parça ya da birçok ülke kapsamlı devrim ile mümkündür.
Kapitalist sistem içindeki siyasal gelişmelere, seçimlere, demokratik mücadele alanlarına ve düzen içi çalışmalara, İzlenecek taktiklere bu perspektif klavuzluğunda bakıyoruz.
Bu temel yaklaşımlarla devrimci mücadeleyi yürütürken, parlamenterizmi, parlamentoyu devrim ve halkların kurtuluşu için bir çözüm olarak görmüyoruz. Parlamentoyu Umudun bağlanılacağı bir yer değil, koşullara bağlı olarak yararlanılacak mevzilerden biri olarak kabul ediyoruz. Tabii devrimci mücadelenin durumuna, koşullara, yer ve zamana bağlı olarak…Bu perspektiften uzaklaşıldığında, devrimci hareket ve devrimciler sisteme yedeklenilir, suni dengenin güçlenmesine hizmet etme konumuna sürüklenilir, parlamenterizmin kuyruğuna takılıp kalınır.
Bu barışçıl yoldan sosyalizme geçmeyi hayal edenleri Mahir Çayan şöyle tanımlıyor:
“Barışçı yoldan sosyalizme geçmek burjuva parlamentosu aracılığıyla sosyalizme geçmeyi mümkün görmektedir. Ve barışçıl yollardan sosyalizme geçmek proletarya diktatöryasını ön görmez. Sınıflar arası parlamenterist yarışı ve bu yolla nihai olarak sosyalizme geçirebileceğini kabul eden bütün parlamentocu sosyalist partiler, iktidara geldiklerinde proletarya diktatöryasını kurmayacaklarını açıkça ilan etmişlerdir.”
Burjuva parlamentosu aracılığıyla sosyalizme geçmeyi mümkün gören anlayışlar doğal olarak tüm umutlarını parlamentoya ve daha fazla milletvekili göndermeye bağlar! Bunun bir uzantısı olarak zafer de bu eksende görür! Ya da kapitalist sistemde demokrasi maskesinin ayakları olan parlamentoya girmek için seçimlerde tavır belirlerken, sergilenen pragmatik yaklaşım körlüğü de beraberinde getirir ve ülkemizde faşizmin icrasının parlamento kanalıyla sürdürdüğü unutur. Amaç devrim ve sosyalizm olmaktan çıkar, devrim ve sosyalizm mücadelesinin bilinmeze ötelenmesine dönüşür. Bugün solda ağırlıklı olarak yaşanan tam da budur.
Simdi bu tesbitlerimiz ışığında önümüzdeki seçimlere ilişkin tutumumuzu kısaca ifade edelim.
Biz hedefi anti-emperyalist anti-oligarşik devrim ve devamında sosyalizm olan bir görüşü savunuyoruz.
Bugün temel görev ülkemizde devrimci mücadeleyi, devrimci hareketi ayağa kaldırmak, mücadeleyi yükseltmektir. Her türlü sömürgeciliğe, ABD emperyalizmine ve NATO’ya karşı tüm halkların kurtuluşu için mücadele etmektir. Bu görev kapsamında Kürt halkının özgürlük mücadelesini savunmak ve desteklemektir.
Dünyada reel sosyalizmin çöküşünün yarattığı dezavantajlar ve gerek dünyada devrimci sosyalist mücadelenin düşük seyri hepimizin gözlemlediği, bildiği bir durumdur. Bugün, Kürt özgürlük hareketinin durumu bir yana konulursa, Türkiye solu 1965-70 süreci gibi reformizmin egemen olduğu, devrim yerine reformizmin ikame edilmeye çalışıldığı, savrulmaların yaşandığı, bununda çeşitli ambalajlarla sunulduğu bir süreci yaşıyoruz.
Bizler, ideolojik olarak geçmişte mahkum edilmiş bu anlayışların yeniden karşımıza çıkarılmasını, devrimci mücadelenin güçsüz düştüğü, umutsuzluk, örgütsüzlüğün baştacı edildiği bir süreci fırsat bilerek bayraktarlığının yapılmasını hepten reddediyoruz
Ülkemiz koşullarında egemen güçler faşizmi parlamenter maskeli olarak uygulamaktadır dedik. Bu uygulama ister istemez devrimci güçlerinde yararlanabileceği bazı mevziler sunmaktadır. Sınırlı sayıda olsa da parlamento kürsüsünün kullanılmasına imkan tanımaktadır. Bu imkan, yanılgılara da ön açmakta, devrimci güçleri reformizme, seçim yarışına, daha fazla milletvekili kazanma sevdasına sürüklemektedir. Oysa, devrim ile iktidarı hedeflemeyen ve bu yönde mücadeleyi yükseltmeyen bir yapının kapitalist sistem içinde yapabileceği pek bir şey yoktur. Kısacası, Parlamenterizm çözüm değildir! Devrimden ve deneyimlerden anladığımız, sınıflar mücadelesinden öğrendiğimiz budur.
Bugün kitlelere önderlik edecek bir devrimci önderliğin olmayışı, kitlelerin bilinç ve örgütlenme durumu parlamento ile maskelenmiş faşizme karşı boykotu gündeme almayı engellemektedir. Ancak bu demek değildir ki, her koşulda boykot yapmak gerekir ya da seçimler tamamen reddedilir. Ne var ki, bugünkü koşullar boykot için uygun değildir.
Peki bugünkü koşullarda nasıl bir politika, nasıl bir taktik izlemeliyiz?
Ülkemizde faşizm, parti ve devlet kurumlarının içiçe geçtiği, tüm burjuva yasallığını oluşturan normların, anayasanın da işlemediği, parlamenter maskesini de bir kenara atmayıp ancak açık faşizm ağırlıklı bir sistem işlemektedir.
Burjuva partileri ve bu temelde oluşturulan ittifaklar sınıf ve devrim perspektifimiz gereği seçenek değildir ve olamaz. Kitlelerin kurtuluşu kapitalizm içi seçeneklerde aranamaz. Aranmamalıdır.
Hedefinde tanımına uygun devrim ve sosyalizm olmayan, devrimi temel almayan siyasi parti ve örgütlerin seçim taktikleri, parlamentoya girmeleri düzen içi seçenek ve kapitalizm uyumlu politikalar olmaktan öteye gidemez.
Devrim hedefi ve devrimci mücadele varsa, koşullara bağlı olarak seçimler boykot edilir yada bir mevzi yaratma anlamında seçimlere girilir, parlamentoya milletvekili gönderilebilir. Yoksa, önünde sonunda kapitalizme ve sisteme yedeklenilir, devrime değil. Burjuvazinin çizdiği anayasa, yasalar ve sınırlar içinde dönüp durulur!
Tüm dünya devrim ve seçim deneyimleri açık değil mi? En başarılısı da Şili değil mi?
Devrimin yoksa, devrim hedefli mücadelen yoksa parlamentoda yoktur senin için.
Buradan önümüzdeki seçimlere ve Emek ve Özgürlük İttifakı güçlerine gelirsek, bu ittifakın programı ve ideolojik yapıları reformist ve parlamenterist bir çizgiye kaymış görünüyor. Çünkü, devrim hedefi bulunmuyor. Bu nedenle, seçim ittifakı olarak karşımıza çıkan Emek ve Özgürlük İttifakını da bir bütün olarak destekliyoruz demek doğru olmaz.
Sol ittifak adı altında oluşturulan tüm ittifaklara da bakış açımız aynıdır.
Bu arada hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ifade edelim ki, ittifak güçleri ile mücadele alanlarında, ortak mücadele platformlarında ittifak içinde oluruz, oluyoruz, olacağız ve birlikte mücadele edeceğiz ama ifade ettiğimiz gibi programları nedeniyle peşlerinden yürüyemeyiz. Bu sorumluluğu alamayız.
Kısacası bu tavrımız politik ve ideolojik nedenlerle şekillenmektedir.
Ancak, HDP-Yeşil Sol Parti açısından soruna sadece seçim sorunu olarak bakmıyor, çok da farklı bakıyoruz. Diğer alanlarda olduğu gibi, seçim sürecinde de HDP-Yeşil Sol Parti’yi mevzi tutması için desteklemeliyiz ve destekleyeceğiz.
Neden?
HDP-Yeşil Sol Parti faşizme ve sömürgeciliğe karşı bir direniş odağıdır. Ve aynı zamanda zulümlerin üzerine yağdığı, tutuklamalar, kayyumlar, basıklar ve her türlü yasal ve anayasal ihlallere uğrayan bir odaktır. HDP-Yeşil Sol Parti Kürt özgürlük mücadelesinin dostu, kitlelerle bütünleşmeyi başarmış, bir halk hareketidir, bir mevzi hareketidir. Parlamentoyu halklar için kullanma güç ve yeteneğine sahiptir.
Bu cepheden baktığımızdan HDP-Yeşil Sol Parti’nin desteklenmesi doğru bir tutumdur. Zira faşizme ezdirmemek için yanında durulması başlı başına bir nedendir. Türkiye emekçilerinin Kürt halkına dayanışmasıdır. HDP-Yeşil Sol Parti’nin faşizme karşı direnişi sürdüğü sürece yanında oluruz.
HDP-Yeşil Sol Parti’nin kendi mevzisini kazanma yolunda ittifaklar oluşturma tercihine elbette saygılıyız. Bizim HDP-Yeşil Sol Parti’ye belirttiğimiz nedenlerle destek vermemiz, ittifaka destek anlamına gelmez. Desteğimiz, sol ve devrimci hareketlerin destekleme gerekçelerinden tamamen farklı ve pragmatizmden çok uzak nedenlere dayanmaktadır.
Biz dönemin doğru tutumunun bu olduğunu düşünüyoruz.
Yukarıda ülkemiz koşullarında egemen güçler faşizmi parlamenter maskeli olarak uygulamaktadır dedik. Ve faşizm parti devletine dönüşmüş ve bazı ayrıntılar nedeniyle açık faşizm ağırlıklı diyebileceğimiz uygulamalarıyla hüküm sürmekte, kapitalizm olanca şiddetiyle ekonomik krizini yaşamaktadır. Seçimler, egemen güçler arasında bir el değiştirme yarışıdır. Kapitalist sistemi kurtarma yarışıdır. Kapitalist sistem, sömürü düzeni yeni yeni uygulamalarla devam edecektir.
Bunun bir ayağı parlamento ise diğer ayağı Cumhurbaşkanlığıdır. Parlamento seçimlerinde izlenecek taktiği yukarda ifade ederken, Cumhurbaşkanlığı konusunda devrimciler için elde edilebilecek, tutulabilecek bir mevzi yoktur. AKP faşizmi karşısında net tutum almakla beraber, diğer adaylar konusunda da taraf olmak durumunda değiliz. Seçim sonrası devam eden bir sömürü sistemi, sınıf mücadelesinin, devrimci mücadelenin yükselmesine paralel hangi iktidar olursa olsun baskı, şiddet ve savaş politikaları üreteceğinden bir çağrıda bulunamayız. Kefil olamayacağımız politikalar konusunda kitlelere bir hedef gösteremeyiz.
BİZ SEÇİM SÜRECİNDE, HALKIN GERÇEK KURTULUŞUNUN DEVRİM VE SOSYALİZMDE OLDUĞUNU ISRARLA ANLATACAĞIZ.
Bir not:
HDP ( Yeşil Sol Parti) adaylarının belirlenmesinde ittifak olmadığımız için bir rolümüz ve söz hakkımız olmadığından, öneri ve eleştiri hakkımızı da kullanmak istiyoruz. Çeşitli kanallarda görüşlerimizi ifade ettiğimiz ve ilettiğimiz gibi, Emek ve özgürlük mücadelesi karşısında yer almış, süreçleri tartışmalarla dolu, Yeşil Sol Parti’nin önümüzdeki süreç ve mevzi tutmasına yararlı olmayacağını düşündüğümüz adaylara itiraz hakkımızı tarihe not düşüyoruz.