12 EYLÜL ASKERİ FAŞİST CUNTASI TARİHİN KARANLIK SAYFALARINDAN BİRİDİR!
12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi, emperyalizm ve işbirlikçilerinin hedeflerine ulaşmak için gerçekleştirilen bir darbedir. 12 Eylül faşist cuntasının işbaşına getirilmesi bir tesadüf değil, ekonomik, siyasal ve sosyal nedenleri vardır.
Kapitalizmin aynı zamanda, bunalım demektir.1970’li yıllar kapitalizmin ekonomik, sosyal ve siyasal bunalımının derinleştiği, özellikle tekelci sermayenin isteklerini yerine getirmek için yeni reçetelere ihtiyaç duyulduğu yıllardır.
24 Ocak Kararları ile 1980 öncesi dönemde uygulanan ‘ ithal ikameci model’ denen model terk edilerek, ‘ piyasa ekonomisinin kurumsallaşması’ adı verilen yeni bir ekonomik modele yönelinmiştir.
Bu model kapsamında, %32,7 oranında devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmiş, devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmış, KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılmış, gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmış, dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kâr transferlerine kolaylıklar sağlanmış, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmiş, İthalat kademeli olarak liberalize edilmiş, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmesi sözkonusu olmuştur.
Bu reçeteler için emperyalizm ve işbirlikçileri dikensiz bir gül bahçesine, zor ve şiddetin öne çıkarıldığı bir yönetim biçimine ihtiyaç duymuştur.
Öte yandan aynı yıllar devrimci-sosyalist mücadelenin yükseldiği, işçi ve emekçilerin toplumsal muhalefetinin toplumun her kesimini sarıp sarmaladığı yıllardır.
Diğer bir anlatımla, devrimci mücadelenin ve bir bütün olarak toplumsal muhalefetin sisteme karşı yükseliş göstermesi ve verdiği korku, bunun yanı sıra dünyadaki ulusal kurtuluş mücadelelerinin yükselişinin emperyalizmde yarattığı tedirginlik söz konusuydu. İşte, emperyalizm ve işbirlikçileri, devrimci ve toplumsal muhalefeti bastırmak, 24 Ocak Kararları’nın önünü açmak, bu kararların yaratacağı sonuçları zor yoluyla bastırmak, nisbi demokratik hakları da ortadan kaldırmak, ihtiyaç duydukları yeni bir anayasayı topluma dayatmak için askeri cuntayı tezgahladılar. Böylece, emperyalizm ve işbirlikçileri bir taşla iki kuş vurmak istedi. Bir taraftan toplumsal muhalefeti tüm zor yöntemlerini kullanarak bastıracak, diğer yandan da 24 Ocak Kararları ile ağırlıklı olarak tekelci burjuvazi lehine başka bir dizi karaları hayata geçirecekti.
Cunta işbaşına gelir gelmez, baskı, tutuklama, işkence, darağaçları, yasaklamalar ile toplumsal muhalefetin üzerine karabasan gibi çöktü. Diğer taraftan da emperyalizm ve işbirlikçilerinin isteklerini ardı ardına uygulamaya başladılar. Günümüze kadar varlığını sürdüren 1982 Anayasası ise, cuntanın bu uygulamalarının kurumsallaştırıldığı bir belge oldu.
Kuşkusuz 12 Eylül cuntası, devrimci güçlere ve muhalif kesimlere ağır darbeler vurdu. Ancak, ne sınıf mücadelesini ne de toplumsal muhalefeti yok edemedi. Edemezde. Çünkü, emperyalizm ve kapitalizm var oldukça inişli çıkışlı bir yol izlese de sınıf mücadeleleri hep devam edecektir.
Sonuç olarak, açık bir gerçek ki, ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri, devrimci muhalefeti, bir bütün olarak toplumsal muhalefeti bastırmak, yok etmek ve kapitalist sistemin çıkarlarını teminat altına almak, öte yandan işçi ve emekçilerin haklarını ortadan kaldırmak, esasta tekelci burjuvazinin isteklerini ifade eden 24 Ocak kararlarını hayata geçirmek için 12 Eylül askeri cuntasını iş başına getirmiştir.
Bugün, işbaşına getirilişinin 40’ıncı yılında 12 Eylül cuntasını ve kıyımlarını bir kez daha lanetlerken, tarihsel olarak sınıflar mücadelesini hiçbir kapitalist iktidar biçiminin durdurmasının mümkün olmadığını yineliyor, gelecek mutlaka ama mutlaka sosyalizmindir diyoruz!
DOSTLUK VE KÜLTÜR DERNEĞİ
(DKDER)11