Cumartesi, Kasım 23, 2024
Güncel

EMPERYALİZMİN SÖMÜRGELERDEKİ ALTIN HIRSI!

Altın; tarih boyunca gücün ve zenginliğin (egemenliğin) simgesi olmuştur. Ticari piyasada mal bedeli olan ilk değişim aracıdır. Yani ilk paradır. Devlet hazinelerinin gücü her daim kasasındaki mevcut altın stokuyla belirlenir. Paranın tedavülde ki karşılığıdır. Gerek ulusal, gerekse uluslararası kredilerin kontr-garantisidir.

19’ cu yy sonlarında orta ve güney Avrupa’da şirketler arası rekabet in doruğa çıkması, borsadaki sıkışmanın önüne geçmek için şirketler denizaşırı yollarla elde ettikleri gelirlerini yüksek kâr istatistikleri ile portföy tahtalarına abartılı yansıtmalarının bir çok şirketin iflasına yol açması sonucu ülkeler arası savaşlar kaçınılmaz oldu.

Bu rekabet aslında kapitalist ülkelerin denizaşırı (koloniler de) pazar savaşıydı.

Alman ve Hollandalı şirketlerin rekabetine dayanamayan İngiliz şirketleri onların önceden ele geçirdikleri egemenlik alanlarına saldırdılar. Güney Afrika’da ki BOER savaşları bunun en basit örneğidir.

Camptown bölgesinde altın madenlerini ele geçirmek için Hollanda-Alman ortaklığına karşı İngilizler var güçleriyle saldırdılar.

İkinci Boer savaşı (1899-1901) İngiltere’nin zaferiyle sonuçlandı. Yüzbinlerce yerlinin katledilmesi zalim sömürgeciler için birşey ifade etmiyordu. Sonucta altın madenleri İngiliz şirketleri ne kaldı. Savaştan sonra İngiliz şirketleri karlarını devasa rakamlarla borsaya yansıtarak dünyadaki üstünlüklerini ilan ettiler.

İşte tam da bu dönem İngiliz ekonomist JOHN ATKİNSON HOBSON ünlü eseri olan KAPİTALİZMİN SON EVRESİ EMPERYALİZM eserini yayınladı.(1902).Bu eser en çok Lenin tarafından incelendi ve Lenin dünyadaki (ABD -Avrupa -Japonya) Büyük şirketlerin yatırım ve kar bilançoları üzerinden bilimsel çalışma yaparak ünlü eseri olan KAPİTALİZMİN EN YÜKSEK AŞAMASI EMPERYALİZM’ i yayınladı.(1920).

Lenin J.A.HOBSON un aksine başta sermaye ihracı olmak üzere 5 temel başlıkla Emperyalizmin karakteristik özelliklerini vurgulayarak bir nevi ayakları üzerine oturttu.

Bugün Erzincan İliç’te yaşanan vahim olay işbirlikçi yerli şirketlerin yalnızca para hırsı değil, Emperyalizmin SÖMÜRGELERDEKİ (günümüzde küresel sömürgeler) üretimden kaynaklı rekabet hırsıdır. Ve bu hırs doğa ve insan katliamında SlNlR tanımıyor. Boer savaşlarında katledilen yüzbinlerce Zulu yerlisi ile bizden katledilen 9 canımız onlar için sadece istatistik rakamlardir. Bu vesileyle önümüzdeki resim e büyük pencereden bakmak lazım!

Dünden bugüne pratik olarak değişen bir şey yok.Şili de Arjantin’de, Brezilya’da, Hindistan’da yada kıta Afrikasında her ne yaşandıysa bugün daha büyük bir saldırganlık la aynı sömürge politikaları devam ediyor. Bir farkla(!).. Dün yaşananlar çok berrak ve aceleyle kitlelere ulaşamıyordu. Bugün iletişim teknolojisi sayesinde çarçabuk ulaşabiliyor. Bu avantaj olsa da, hazin olan; ulusal çapta tepkinin yüz yıl öncesi kadar etkili olamaması, kitlelerin örgütsüzluğu, emperyalist güçler karşısında dağınık ve cılız görüntü oluşturması yabancı şirketlerin üretimde sınır tanımayan barbarlığını kat be kat arttırmaktadır. Aslında olan -biten, onların sadece bize karşı yaptıkları özel bir uygulama değil, sermaye patronlarının egemenlik sahasında kalan Kendi coğrafyalarının dışında ki bizlere( küresel sömürgelere) uyguladıkları rutin yaptırımlardı. İste üretim esnasında yaşanan doğa ve insan katliamı nedeniyle bugünkü küresel sermaye sistemine vahşi kapitalizm, pazar alanındaki operasyon politikalarına küresel sömürgecilik diyoruz.

Şu da bilinmelidir ki bizim ve bizler gibi aynı kaderi paylaşan diğer ülkelere uyguladıkları politikaların yüzde birini kendi coğrafyalarındaki doğal alanlara (yeraltı, yerüstü)uygulamazlar. Buna zaten yeltenmezler. Zira kendi kitleleri ve hatta korumacı yasaları müsaade etmez.

Türkiye’nin ‘ alt emperyalist ülke ‘ ya da dünyanın 17 inci ekonomisi gibi yakıştırmalar in tam bir safsata olduğu, göçmen, çöp ve maden ruhsatları ile ilgili imtiyaz haklarını nasıl kullanamadığını gözler önüne sermektedir. Avrupanın çöp ünü döktüğü bir ülke ne kadar bağımsız ve egemen olabilir.!

1950’den beri ( Truman doktrinleri- Marshall planı) doğrultusunda hep böyle devam etti.24 Ocak 1980 kararlarıyla serbest piyasaya entegre olan ülkemiz o güne kadar kendine has millî birikimi olan KİT’lerin tasfiyesin den sonra ulusal egemenliğinden iyice kopmuştur. Maden sahalarında yaşanan vahşet sadece bardağın görünen tarafıdır.