Perşembe, Kasım 21, 2024
Güncel

KAZA DEĞİL, CİNAYET; KADER DEĞİL, KATLİAM

Emperyalizm, savaş, işgal, kan ve gözyaşı demektir. Tekellerin uluslararası alanda doymak bilmeyen paylaşımcı, ülkelerin kaynaklarını talan etme peşinde koşması demektir.
Emperyalizmi besleyen ise, emeğin, doğanın sömürüsü üzerine kurulu olan kapitalizmdir.
Kapitalizm demek emeğin azgın sömürüsü, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını bir avuç sermaye sınıfına aktarması demektir.
Bunun alanlarından biri de işte madenler, maden ocakları, işletmeleridir.
Madencilik gerek uluslararası tekellerin gerekse yerli işbirlikçilerinin yüksek karlı bir sömürü ağı olması nedeniyle tercih alanlarının başında gelmektedir.
Peki tekeller ve sermaye için madenlerin anlamı bu iken, madenin hangi alanında ya da hangi bölgede olursa olsun ülkemizde emekçiler için kapitalizmin madencilik alanındaki uygulamaları özünde aynıdır.
Şöyle ki,
• Madencilik insanlık tarihinin en tehlikeli mesleği olmaya devam etmektedir.
• İş kazalarının en çok yaşandığı ve değişik türden meslek hastalıklarının ortaya çıktığı sektörlerden birisi de bu sektördür.
• Bilim ve teknolojideki ilerlemelere eşlik eden uluslararası düzenlemeler ve standartlardaki gelişmelerin etkisiyle bazı ülkelerdeki sağlık ve güvenlik şartlarında nispi iyileşme sağlanabilirken, bizim gibi ülkeler bu olanaklardan yararlanamamaktadır.
• Ağır ve riskli işçiliğe rağmen, işletmelere göre değişkenlik gösterse de ücretler düşüktür.
• Ülkemizde yüksek risk taşıyan, kuralsız ve denetimsiz çalışan pek çok maden işletmesi bulunmaktadır.
• İş güvenliği tedbirleri, maliyetsiz olarak ya da en az maliyetle yapılmaktadır.
• Her madem katliamında görüldüğü gibi, denetim organları gerektiği gibi çalışmamaktadır.
• Çocuk işçiliği devam etmekte ve çocukların sağlığına zarar vermektedir.
• Cinsiyet eşitsizliği kadınların erkek emekçilerden daha da güvencesiz olarak, daha düşük ücretle ve daha korunmasız çalışmaktadır.
• Emekçilerin toplu hak arama olanakları, iktidar ve işveren baskılarıyla, sendikaların işlevsizliği nedeniyle daha zayıftır.
• Kaçak ve denetimsiz madenler ise başka bir felaket odaklarıdır.
• Madenlerde, taşeron sistemi, rödovans ve özelleştirme sermayeye daha denetimsiz ve emek düşmanı politikalarını artırarak sürmesi imkanını vermektedir.
İfade ettiğimiz gibi hem insan emeğinin hem de doğanın kaynaklarının sermaye için sonuna kadar sömürülüp talan edilmesi kapitalizmin karakteri gereğidir.
Elbette, sermaye bunu iktidarı ve onun dayanakları olan polisi, jandarması ve yargısı ile gerçekleştirmektedir. Bunun içindir ki, her hak aramada emekçilerin karşısına polisi jandarmayı dikmekte, yasa üstüne yasalar çıkarılmakta, değiştirilmekte, maden katliamı davaları, tazminat davaları yıllarca sürmekte ve hep sermaye kazanmaktadır.
Ülkemizde madenciliğin tarihi aynı zamanda katliamların tarihi olmuştur. Onlarca maden katliamı yaşanmıştır. Neredeyse hergün gerçekleşen ölümlü kazalar bir yana AKP’li yıllarda 32 bine yakın işçi iş katliamında hayatını kaybetmiştir.
İşte 10 yıl önce tarihimizin en büyük kazalarından biri olan Soma katliamını işte bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Bilindiği gibi, TKİ ye ait olan, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından hizmet alım yolu ile işletilen Soma İlçesi yer altı kömür ocağında 13 Mayıs 2014`te meydana gelen facia sonucunda, aralarında 5 maden mühendisinin de bulunduğu 301 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir.
Kuşkusuz bu katliamın ana kaynağı kapitalizmin kar hırsı, pratikteki anlamı ise, uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaştırma, rodevans, örgütsüzleştirme, sendikasızlaştırma, köleci çalışma sistemi, kamu madenciliğinin yok edilmesi ve kamu kurumlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyimin birikiminin dağıtılması gibi neoliberal politikalardır.
Bu süreç ile üretim; teknik bilgi ve alt yapı olarak yetersiz, deneyimi ve deneyimli uzmanı bulunmayan kişi ve şirketlere bırakılmıştır. Kamusal denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılamaması iş cinayetlerinin Soma’da olduğu gibi katliama dönüşmesine neden olmuştur.
Burada söyleyeceğimiz şudur: Kapitalizmin, sermayenin, sermaye iktidarının karşısına ancak ve ancak örgütlenerek, sendikalaşarak çıkabiliriz. Daha iyi bir ücret, daha uygun çalışma koşulları için mücadelemizi sürdürürken, unutmamamız gereken bir şey var, ki o da işçi sınıfı kendi iktidarını kurmak zorundadır. İşçi sınıfının gerçek kurtuluşunun kendi örgütlü eseri olacağı bilinciyle mücadelemizi sürdürmeliyiz.
İzmir İşçi Emekçi Birliiği